2 Mart 2011 Çarşamba

"kubbe ve mi

uyandık. artık üşümüyoruz. kubbeyi farkettik. şaşırdık. dolaşmaya başladık. kubbeyi binlerce resim ve kabrtma süslüyor. yazılar da var. seyrediyoruz.
dokunuyoruz. algılayamıyoruz. dört yanda dört yarık. güneş birinde doğup diğerinde batıyor. birkaç kez doğduğu yarıkta battı. kubbe mi dönüyor güneş mi?
bugün de yukarıda kubbe, çevrede ufuktan başka hiçbir şey yok. duvarlar nerede? mi kubbeye ve bulabildiği tüm yüzeylere çarpıp kulaklarımızı dolduruyor.
tek başına, ağır, rahatlatıyor. bazen çıldırıp başka seslerle üstümüze geliyor. henüz kaynağını bilmiyoruz. "kubbealtı" bize "tören"lerden fazlasını
çağrıştırmıyordu önceleri. ama burası farklı. insanlar gelip yazıp çiziyorlar. ahşaptan iskeleler üstünde günlerce kubbeyle uğraşıyorlar.
biz de katılıyoruz onlara. mi'ye ayak uydurmaya çalışıyoruz. sadece kazıyanlar var. eskileri ortaya çıkarıp öylece bırakıyorlar. yıkmaya gelenler bize de
saldırıyor. yaralıyız. kubbealtı karışıyor, kararıyor. mi uzun zamandır yoktu ortada. yaralar büyüdü. yarıklar karardı. yaktığımız ateşler kendi yüzümüzü
bile aydınlatamadı. fakat şimdi herşey eski haline döndü, mi burada. hiç yok olmamış galiba. peki biz? mi can çekişiyor. kubbe iyice silikleşti. kimseyi
duyamıyorum artık. gözlerim kapanıyor. elimden düşeni farkediyorum. yere çarptığında cılız bir mi vererek parçalanıyor. duyduğum ilk mi'nin aynısı!
ellerime bakıyorum. yerdekine bakıyorum. gevşiyorum. bitiyor muyum?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder