Bazen tüm söylenenlerin tuhaf bir yalan olmasından korkuyorum. etrafımızdaki "şey"ler aslında rekabet içerisinde bulunmak zorunda olduğumuz bir başka üst yaşamı anlatıyor gibi. daha farklı dizayn edilmiş. bu konuda ipe sapa gelmez dünyalar oluşturup ve yine ipe sapa bir türlü gelemeyen fakat iplerle birbirine bağlanan dünyalar oluşturuyorum. fakat artık uzaklaşıyorum bunlardan.
tanrıya inanıp inanmama konusunda hiçbir zaman net olmadım. çünkü bu bir kesinlik yaratmaktan daha farksız geldi. bir şeyin var olup olmadığına eksik kanıtlarla inanmak. bu yüzden hiçbir zaman net bir şekilde yoktur ya da vardır demek istemiyorum. aslında bunu düşünmek de istemiyorum ama beni alıkoyan bir varlık saplantısı var sanırım. varoluşçular gibi varlığımızın nasıl daha iyi olacağınan çok neden olduğunu düşünmeye eğilimliyim. doğuştan gelen sakatlık. varlık antik yunan'da ve sonrasında fazlaca düşünüldü. ve ben hala neden diyenlerin arasındayım sanırım. 20. yüzyılın nasıl yaklaşımına henüz varamadığımı düşünmek istemiyorum. nasıl daha iyi yaşanır deyip işleri kolaylaştırmak gerekiyormuş, çünkü zaten hayat zor. yaşamak zor. oldukça da zorlaştırıldı bizim gibi daha henüz salt fiziksel ihtiyacını karşılayabilen türler için. ilk insanlardan çok da farklı bir boyutta değiliz. sadece daha çok konuşuyor ve bunların anlamlı olduğuna inanıyor onaylanmak istiyoruz.
belki de sadece şunu sormak gerek, artık her şeyin birbirine girdiği günümüz dünyasında: "ne için?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder