26 Ocak 2013 Cumartesi

Oda

virgina woolf ablamız kendine ait b ir oda'dan bahsederken ne kadar derine gitmişti kim bilir? bir anda bütün yıkılışını görmüş müydü dünyanın bütün iceberglerinin içten içe. ya da biliyor muydu ki bunu. odaların pervasız zaman diliminde kaldıklarını. 

öylece yaşanıyor bu oda dedikleri yerde. üç harfli bir ismi var ve kend gibi küçük olması gerek sanki bütün insan odalarının. kalp odacıkları da diyebiliyor bazıları ama küçültme eki gereksiz. default olarak küçük zaten oda. bir süre geçiyor işte bu oda dedikleri yerde. vakit daralıp akşamın köhne karanlığına gömüldüğünde zamanı bükebilen bir yolcu olası geliyor insanın. "benim dünyam bu kadar basitti" diye btiyor bütün yeniyetme cümleleri. odam öylesine dağınık, ölesiye karışık. birinci dünya savaşı'nın burada çıktığından, ferdinandın burada öldürüldüğünden hiç şüphem yok aslında. ve düzmece savaş sebeplerinin hepsini bu odada uydurdular, kısa süreli baş dönmeleri bu odada geçti aslında. güzel müzikler eşliğinde yazılarını yazan ve bütün hayatını o yazılara hapseden yaşlı ve fularlı amcalara özenmekle geçen hayatlar tanıdım ben.  birinci sınıf eğlence adı altında yaşanan binbir çeşit göz boyamasıyla inleyen kadınlar vardı ve erkekler her zaman daha iyi olduklarına inandırılırdı ülkede odaların birinde. 

televizyonu bir cumartesi günü açmak istemeyen yorgun, bir cumartesi günü bile yorgun olabilen bir bedenin sabahın köründe gecenin içine hapsolmasıyla başlıyor gündüz. başkaldıran herkes her şeyi yeniden sorguladığını sanarken ve bir şeyleri değiştirebilirim ben hayalinin henüz daha ne kadar boş bir eylem olduğunun farkında olmadan çabalyıp duruyor. en eğlenceli oyununun ortasında bir yerde yere düşüp dizlerini kanattığında ağlayan çocuklar gibi üzülüyor sonra; hayatın aslında "neden" bu kadar boş olduğuna. 

odam dağınık... her zaman derli toplu olmasıyla övünen insanların arasında yüzyıllardır ingiltere'nin geleceğini tampon bölge olmasını belirlediği naif bir ülke gibi bir tampon bölge. çünkü ne savaşlar çıktı buradan bağımsız ama bütün sebebi de buydu aslında. ben şimdi burada durup duruyorken ve küçük pencereden sızan ışık yalnızca bir mumun aydınlattığı sakil bar masalarına benzemişken odam, karanlığından memnun her düşkün gibi kendime düşkünlüğümle övünüyorum. burada mevsimler geçebilir de ben bir gün olsun yaşadığımı düşünmem. zaman burada akmıyor çünkü. daha dün öldürdüm bütün ferdinandları ve mephistoyla faust daha dün bir kitap için kavga etti. daha dünden biraz sonrasıydı ki nagazakiyi yağmalıyordu tek gözlüler. şimdi uyanık ve kendimdeyken bile şanlı zaferler kazanmış bir soytarıyım. düşünün içince ne hale geliyorum. şanlı zaferlerin hiç de öyle olmadığını görüyorum. soytarılıklarım, yerini işini henüz kaybetmiş bir sirk çalışanı gibi oradan oraya dolanmamla yer değiştiriyor. 

ben henüz biraz daha neşemi taşıyor olsaydım, sizinle pazar gecesi sinemasını izler, güneşin tadına bakar ve bal gibi de mızıkçılık yapardım. janus bir yüzü o yana, bir yüzü bu yana bakan iki yüzlü roma tanrısıyken ve bir insan iki sahte mutluluğu aynı ayda yaşamaması gerekirken hem neşeli hem mutsuz bir roma tanrısı olabilir mi? olur. herkesten daha iyi olur hatta. 

üç noktalı cümle bitirişlerinden iki noktalıya geçilen günlerden kalma özgüvenle gücümü başıma topladım ve yataktan kalkıp, günün anlamsızlığına nameler dizdim. dormer çatılı olduğunu yeni öğrendiğim beğendiğim yani ismini bilmediğim çatı katında, güvercinlerin kanat seslerini dinlemekten biraz sonrası  elimi yüzümü yıkamanın biraz öncesindeyim. bugün güzel kızların makyaja boğulup eğlence yerlerinde günlerini değerlendirdikleri, annelerin temizlik haftasonu diyerek bütün bunlalımlarını hiyen programında yıkadıkları, bütün insanların hayatın en azından bugün güzel gideceğine inandığı bu cumartesi ben, haftasonu televizyonlarının ne kadar gereksiz yığınla yayını varsa izleyip, cumartesi günü akşamı eğlenmeye gidecek olan bütün o tasasız insanı düşleyeceğim odamda.


hepinize iyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder