köşeye dizilmiş bekleyen birkaç kutunun arasındaki tablonun garip iç sıkıntısına sahip olduğunu bilmekten öteye gidemiyordu. bir anda bütün dünyada olup biten her şeyi aynı anda düşünebilmeye çalıştı. tüm iç sıkıntılarını. bir kadının çamaşır makinesinin sesini dinleyişi anındaki yüzünün askın halini, bir adamın işten dönerken kaldırıma yansıyan mutsuzluğunu, bir çocuğun kaybettiği bozuk paralarından oluşan kayıp halini, bir genci.
dağa tırmandı. şehre bakındı. insanların yüksekten şehre bakarlarken ne düşündüklerini her zaman merak ederdi genç adam. ne düşünüyorlardı? böylesi bir beton yığınına tepeden bakmanın oraya çay bahçeleri kurmanın anlamı ne olabilirdi? ve izlemenin. birikmişliğin, kaybolmuşluğun, hapsolmuşluğun neresinin seyre dalınacak bir tarafı vardı? ama vardı.
sonra beklediği kişi belirdi yanında. uzun saçlarını yandan toplamış ve çocuksu bir muziplikle sessizce yanında bitivermişti. sonra kulağına eğilerek fısıldadı olanca sakinliğiyle.
-günebakan dedikleri bir bitkiydi.
şehrebakan insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder