sevgili fazla yağlarından müzdarip hanımefendi/beyefendi,
şimdi şöyle oluyor o. çok yiyorsun yani açsın çünkü. neye açsın yemek yemeye mi? değil o. anlam aramaya çalışıyorsun ama yapamıyorsun. sonra aramıyorsun. bu sefer de mekanik görünümden rahatsızlık duyuyorsun. her gün rutine bağlamış gündelik yaşam, şehir otomasyonu. fast food çıkıyor karşına "hımm bir tane hamburger yiyeyim iyi gelebilir" diyorsun. haklısın anında gitti hepsi. sonra daha çok yiyorsun. yani daha fazla doymak bilinciyle soyut bir kavramı somut şeylerle tıka basa doldurmaya çalışıyorsun. yedikçe yemek. sonra diyete gireyim diyorsun. açıyorsun bakıyorsun kalorisi az olan gıdalardan seçimler falan yapıyorsun. ama olmuyor. bu sefer de çıldırıyorsun. zaten açlıkla yoğrulmuş ruhun, zihnin bu sefer bu anksiyeteye uğruyor. sonra vazgeçiyor. ölene dek yemeye ve her şeyi kabullendiğin ve kilolarınla çok mutlu olduğun ilüzyonuna sarılıyorsun. televizyon, yemek ve kibirle muhteşem bir insan oluyorsun ve zayıf khanımların/beylerin yanında enstantane gibi kalıyorsun. bunu da hazmedeyince eve koşturarak yeniden yemek söylüyorsun. geldiği gibi yiyor amerikan dizilerinden kurgusunu zekice bulduğun bir diziyi açıyorsun. karşısında yiyor, yedikçe izliyor doyamıyorsun. doyamıyorsun asla doyamıyorsun.
zayıflamak için diyet hapları, reçeteleri yerine düşünmek ve okumak gerektiği ve bunların aç ruhunu doyurduğunda senin zaten fazladan yemek yemek istemeyeceğinin bilincini, hiçbir televizyon kanalında göremiyorsun. ekranlara senin paraların ile çıkarılan post-modern şifacı doktorların anlamadığın karışımlarından medet umuyorsun.
kısacası kaçışın en absürd halisin. ve tabi ki ortamın en komiği sensin.
yani şunu da belirtmeliyim bütün zayıflar düşünce gücüne sahipmiş ya da tersi de doğtuymuş gibi düşünülmesin. genelleme en nihayetinde. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder